Uzun zamandır yazmıyordum. Aslında yazmamayı da düşünmüyordum; sadece artık söyleyecek sözü olanların değil,...
YEDİKLERİMİZ İLAÇLARIMIZ, İLAÇLARIMIZ YEDİKLERİMİZ
Uzun zamandır yazmıyordum.
Aslında yazmamayı da düşünmüyordum; sadece artık söyleyecek sözü olanların değil, bağıra bağıra konuşması gerekenlerin zamanı gelmişti…
Ve görüyorum ki ülke olarak yine aynı gerçekle yüzleşiyoruz.
Gıda zehirlenmeleri artıyor, insanlar hastanelik oluyor, ama sebepler hep aynı.
Hipokrat yüzyıllar önce “Yediklerimiz ilacımız, ilacımız yediklerimiz olsun” demiştir.
Biz ise bu sözü tersinden okumaya başladık!
Yediklerimiz bazen ilacımız değil, zehrimiz oluyor.
Son haftalarda Türkiye’nin dört bir yanında yaşanan zehirlenme vakaları tesadüf değil.
Buzdolabı çalışmıyor, personel eğitim almamış, ürün yanlış sıcaklıkta bekliyor, ucuz diye alınan malzeme çöp bile değil…
Sonra da yüzlerce insan hastanelere koşuyor…
Bunun adı kader değil; bunun adı ihmal!
Üstelik yakın zamanda yaşanan bir olay hepimizi derinden sarstı.
Bir mutfaktaki ihmalin veya yanlış gıda kullanımının sonucu, bir ailenin hayatını kaybetmesine yol açtı.
İşte mesele sadece “bozuk ürün” değil; mesele hayatın kendisi. Bu acı örnek, bize soframızın ve mutfağımızın önemini bir kez daha hatırlatıyor.
Ve evet, söylemesi bana düşüyor:
Gastronomide bilgi yoksa risk vardır.
Hijyen yoksa lezzet yoktur.
Vicdan yoksa sofranın şifası zehre döner.
Niğde, yüzlerce yıllık gastronomi birikimi olan bir şehir.
Pekmezinden köfterine, elmasından patatesine kadar şifa diye bildiğimiz ürünler, yanlış ellerde zehre dönüşebilir.
Çünkü bu iş “Ben yapıyorum oluyordur” işi değil!
Bu iş sabır, bilgi, disiplin ve en önemlisi insana saygı işidir.
Toplu yemek yapan işletmelerde durum daha da vahim.
Bir kişinin hatası, bir kazan yemeğin kaderini değiştiriyor.
O kazan da 50 kişiye değil, bazen 500 kişiye dokunuyor.
Bu ülkede hâlâ çiğ tavukla salata aynı tahtada doğranıyorsa, hâlâ sıcak yemek 4 saat boyunca açıkta duruyorsa, hâlâ “bir şey olmaz” diyorsak…
Bir şey olur.
Hem de çok şey olur.
Ama sadece işletmeler mi suçlu?
Hayır.
Tüketici de sorumlu.
En ucuzunu almaya takıntılı olan bizler; etiketsiz ürünleri “idare eder” diye eve taşıyan bizler; pazarda şişmiş kapağa “bir şey olmaz” diyen yine bizler…
Ucuz ürünün faturası ertesi gün acilde çıkar.
Ben artık bu konuları yumuşak anlatmak istemiyorum.
Çünkü mesele ciddi.
Çünkü mesele sağlık.
Çünkü mesele çocuklarımızın ne yediği.
Şunu açık açık söyleyeyim:
Gıda güvenliği bir lüks değildir. Bir ülkenin medeniyet göstergesidir.
Ve biz bu sınavı bazen geçiyoruz, bazen sınıfta kalıyoruz.
Hipokrat’ın sözünü bir daha okuyalım ama bu kez gerçekten anlayarak:
“Yediklerimiz ilacımız olsun”
Bunun için üretici, aşçı, işletmeci, tüketici herkes elini taşın altına koyacak.
Çünkü sofranın hikâyesi mutfakta başlar; mutfağın dili ise vicdandır!
Saygılarımla,
Akademisyen Şef Mevlüt Ölmez
Her lokma bir seçimdir; doğru seçin, kendinize ve sevdiklerinize koruyun.
Sağlıkla, mutlulukla, afiyetle…