Dünyaca ünlü şef Gordon Ramsay’nin yıllardır “şov uğruna tansiyonu yükselttiği” Yemek Yarışması formatı, artık sadece bir ..
Dünyaca ünlü şef Gordon Ramsay’nin yıllardır “şov uğruna tansiyonu yükselttiği” Yemek Yarışması formatı, artık sadece bir yarışma değil; global bir televizyon kültürü hâline geldi. Ancak işin aslı şu: Format ne kadar büyürse büyüsün, her ülkenin Yemek Yarışması anlayışı birbirinden çok farklı.
Ve ne yazık ki Yemek Yarışması, Türkiye versiyonu, son yıllarda yemeği değil, kaosu öne çıkaran bir yapıya dönüştü.
Yemek Yarışması, programın yaratıcısı Franc Roddam tarafından 1990’da İngiltere’de ortaya çıkmış, bugün 40’tan fazla ülkede çekilen, 200’den fazla bölgede yayımlanan dev bir formata dönüşmüş durumda.
Ülkemizde ise ilk olarak 2011’de Show TV’de sessiz sakin bir sezon geçirdi.
Ta ki 2018’de yarışmaları ile ünlü televizyon programının yapımına girene kadar…
Sonrasında bu yarışma, reyting listelerini altüst etti.
Bir dönem haftada birkaç gün yayınlanırken; artık neredeyse tüm yaz-kış sezonuna yayılan, milyonların takip ettiği bir televizyon maratonu hâline geldi.
Ama gelin işin mutfak tarafına bakalım…
Bu yemek yarışmasının olması gereken hâli;
Uluslararası teknikler, yaratıcı tabaklar, gastronomi trendleri, disiplinli bir mutfak kültürü…
Yemek Yarışması
2025’in Yemek Yarışması Türkiye’sinde hâlâ:
* Su ısıtıcısında ahtapot pişirmeye çalışan yarışmacılar,
* Sac tavayı düdüklüye sokanlar,
* Sebzenin yarısını çöpe atanlar,
* Son anda tabağı yere atıp “yemeğim kötü oldu bari göstermeyeyim” taktiğine sığınanlar,
* Şefliğin ahlakıyla bağdaşmayan onlarca davranış…
Üstüne bir de yarışmacılar arasındaki bitmeyen polemikler, kulis oyunları, sürekli didişmeler, sosyal medya için planlanan küçük kaos stratejileri eklenince, ortaya “yemek yarışmasından çok “gerilim şovu” çıkıyor.
Artık şunu net bir şekilde söyleyebiliriz:
Türkiye’de yayını devam eden yarışma, bu formatı ile mutfağın önüne duygusal patlamaları, laf sokmaları, rekabet adı altındaki küçük kavgaları koyuyor.
Bu da programı izlenir yapıyor olabilir ama gastronomi için katkısı tartışılır hâle geliyor.
Ben bir akademisyen şef olarak, yarışmacıların birbirine laf yetiştirdiği değil, tabakların dile geldiği bir Yemek Yarışması izlemek isterdim.
Çünkü yemek öyle bağırarak, polemikle, hırsla yapılacak bir iş değildir.
Yemek sevgi, disiplin ve ahlak işidir.
Aşk ile yapılırsa güzel olur aş!
Bu yıl bu yemek yarışmasına başvuranların sayısı 2025’te 120 bin kişiyi geçti.
Bu rakam şunu gösteriyor:
Türkiye’de gastronomiye ilgi büyüyor, sektör gençleşiyor, merak çoğalıyor.
O zaman programın da bu ilgiyi doğru yönlendirmesi gerekmez mi?
Doğru bir format, doğru bir üslup ve doğru bir vizyonla bu yemek yarışması, Türkiye gastronomisine katkı sağlayabilir. Özellikle üniversitelerde gastronomi ve aşçılık okuyan öğrenciler için ciddi bir motivasyon kaynağı olabilir.
Ama bunun için kaos değil;
Bilgi, teknik, disiplin ve gerçek mutfak kültürü gerekir.
Dilerim ki bir gün, Yemek Yarışması, izleyeni mutfak konusunda besleyen, yarışmacıyı geliştiren, sektöre ışık tutan bir yapıya kavuşur.
Çünkü kaliteli bir Yemek Yarışması, bu ülkenin gastronomisine değer katar.
Kaliteli bir Yemek Yarışması izlemek dileğiyle!
Akademisyen Şef Mevlüt Ölmez
Sağlıkla, mutlulukla, afiyetle…